Sizi ve Sanlab’ı kısaca tanıyabilir miyiz?
Salih Kükrek. Sanlab’ın Kurucusuyum. 2009 yılında Sanlab’ı devlet tarafından desteklenerek kurulan ilk teknoloji girişimi olarak hayata geçirdik. Eğitim, savunma sanayii, otomobil vs. gibi alanlarda simülasyon üreten yerli ve milli teknoloji firmasıyız.
Girişimciyi ve girişimciliği nasıl tanımlamalıyız?
Girişimci ve girişimciliği, artık yalnızca esnaflık, tüccarlık girişimi olarak görmemek lazım. Piyasadaki popüler kültür gereği müthiş bir e-ticaret furyası var. Bu alanda girişimler güzel tabi, kötü demiyoruz, ama bunlardan daha farklı şeylere ihtiyaç var şu dönemde. E-ticaret milyon dolarlara satıldığı duyuyoruz, evet, ama bunlar toplumun-ülkenin temel katma değeri için farklı bir girişim değil. Tüketim odaklı bir girişim.Dolayısıyla esnaf ya da tüccar girişiminden ziyade teknoloji girişimlerini desteklememiz, gençlerimizi bu yöndeki girişime hazırlamak üzere teçhizatlandırmamız gerekiyor.
Girişim hikayeniz nasıl başladı?
Biz iki ortağız.Bizim maceramız, ortağım bir iş kazası yaşadıktan sonraortaya çıkan bir fikirle başladı. Forklift simülasyonu. İlk başlangıcımız o. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’na bir proje vermiştik, projemizde kabul edildi. 2009 yılında Sanlab’ı bu destek ile beraber kurduk. Forklift simülatörü kurduk.Herkes bize,“Siz ne anlarsınız bu işten, zaten Türkiye’de bu işler nasıl yapılacak?” dedi. Biz bunları yaşarken devlet bir adım önden gitti. Şöyle bir karar aldı ve dedi ki: “Ben Türkiye’deki iyi girişimcileri seçeyim dünya ligine çıkarayım.” Tabii biz o noktada olacağını falan beklemeden normal olarak gidip başvurduk. Başvuru sonucu açıklandığında da Türkiye’nin en iyi teknoloji şirketlerinden biri olduğumuz ortaya çıktı. Ödül olarak da Amerika’daki meşhur Silikon Vadisi’nde bir programa gönderildik.
Silikon Vadisi süreci size neler kattı?
Bir eğitim programına gittik. Tabii bizim için de farklı bir tecrübe oldu. Bilgisi olanın aslında her yerde değerli olduğunu gördük. Bizim ülkemizde bu biraz daha zayıf. Yani o bilginin değerini ölçen bir altyapı yok. Silikon Vadisi’nde almış olduğumuz eğitimler zaten daha önce bildiğimiz şeylerdi. Ama şöyle bir farklılığını gördük: Eğitimi kesinlikle hocalar vermiyor. Ahilik diyorum ben buna.Adamlar ahiliğimizi almış, bambaşka bir hale getirmiş. Ahilik 4.0 veya ahilik 5.0 diyebilirsin.
Girişim dünyasındaki şirket kurmuş veya almış, büyütmüş, satmışmilyon dolarlık insanlar gelip burada eğitim veriyorlar. Senin gibi daha yeni başlayan girişimciye hakikaten vakit ayırabiliyor. Orada şöyle bir olay yaşadım: Bir odaya girdim ve odada toplantı vardı. Toplantının adı da komik “executive in residence”. Nedir bu diyorum soruyorum. Kimse ne olduğunu bilmiyor. Kendim anlamaya çalışıyorum. Executive /yönetici, in/içinde, rezidans/apartman. Parçaları birleştirdiğimde apartman yöneticileri aklıma geliyor.
Baktım oda dolu bir tane sandalye boş, oturdum. Birisi sunum yapıyordu. Sunumu yapan adamı bayağı bir hırpaladılar. Bayağı bir soru soruyorlar, adam terledi. Sunum bittikten sonra “Sen de sunmak ister misin?” diye sordular. Olur dedim. Kendi sunumumu açtım. Bana da bayağı bir daldılar. Acayip sorular sordular. Sorular çok basit aslında. Mesela ürünün fiyatı ne olacak diye soruyor. Müşteri kim diye soruyor. Basit sorular değil mi? Ama emin olun birçok girişimci büyük hayallerle geliyor, fakat bu sorulara cevap veremiyor. Ürünün fiyatını ön göremiyor, müşterinin kim olduğunu hiç düşünmemiş. Sadece şöyle diyor;“Ben bir kitap yazsam. Hiç olmazsa her okuldan 1 kişi alsa zaten 30000 okuldan 30000 kitap satarım.” Adam böyle organizasyon, dağıtım, üretimi, maliyet hiçbir şey düşünmüyor. Biz hazırlıklıydık, cevap verebildik ama.
Ülkemizdeki genel yaklaşım, bir girişimci ile karşı karşıya gelindiğinde; “Bu ülkede bu olmaz, sen kimsin, falancanın yapamadığını sen nasıl yapacaksın?” şeklinde.Bir itidal yok.Yatırımcılar, yani o apartman yöneticileri dediğim kişiler o bölgedeki en büyük yatırım şirketlerinin ya da yüksek bütçeli firmaların yöneticileriymiş. Masada en az 10 milyar dolarlık maddiyat varmış. Yani bir de bunu apartman yöneticisi olarak görüyoruz yani. Normalde, sunum yapacağımız kişilerinin kimler olduğunu daha önceden bilmiş olsaydım ona göre bir sunum yapardım. Herkesin eline böyle bir fırsat geçmez sonuçta. Tabi sonradan anladık olayları, bize o tarz insanlar eğitim vermişti. Bu çok iyiydi.
Türkiye’de girişimcilik konusunda gördüğünüz eksiklikler nelerdir?
Türkiye’deki en büyük eksikliklerden bir tanesi girişimcilerin sadece Türkiye’ye odaklanmaları. Aslında çok yanlış bir şey. Tamam, vatanımız Türkiye, burada yaşıyoruz ama bir girişim yapıyorsan sadece Türkiye’ye endekslenmemen lazım.Dünyanın en büyük 3 şirketi arasında niye Türk şirketi yok diye soruyorlar. Endeksin Türkiye olursa olamazsın. İlk 100’deki ilk 1000’deki firmalar dünyanın 40-50 ülkesinde iş yapan firmalardır. Eğer dünyada söz sahibi olmak istiyorsan hedefinde öncelikle dünya olmalı. Eğer başarılı olmak istiyorsak, yerli ve milli tabirinin altını doldurmak istiyorsak dünya ölçeğinde bir iş yapacağız. Yani teknoloji geliştiriyorsak da öyle. Senin istediğin kadar milli teknolojin olsun dünyada senden daha büyüğü varsa, daha gelişmişi varsa o bir yere kadar. Senin yerli ve milli olabilmen için önce tüm dünyayı kuşatacak bir hareket yapman lazım. Dünyada herkes burada üretilen bir işi değerlendiriyorsa;“Türkiye’den çıkmış, evet bu en iyisidir.” diyorsa o zaman sen hakikaten vatanseversin.
Bizde eksik olduğunu düşündüğüm, Amerika’da gördüğüm bir olay daha var. Ahiliğin alasını uyguluyorlar diyebilirim. Her bir girişimciye bir mentör atıyorlar. Bu ahide gerçekten bu işi bilen bir kişi oluyor. Yani dolayısıyla sen adama fikrini anlattığın zaman mentör seni müthiş bir şekilde yönlendiriyor. Ahiliğin tekrardan ele alınması yeni ve genç girişimcilere çok faydalı olur kanaatindeyim.
Genç ve yeni girişimcilere tavsiye niteliğinde neler söylemek istersiniz?
Tabii herkes bir şekilde girişimi yapmaya çalışıyor, fakat başlangıç noktasını tespit etmek lazım. Son dönemde yazılım ve oyun girişimleri çok yükseldiği için herkes direkt atılıyor bu işe. Fakat bu yanlış bir yol. Önce onu belirtmekte fayda var. Soruyorlar şimdiki aklın olsaydı aynısını yapar mıydın? Bir şey yapmazdım diyorum. Sebebide şu; girişim işi yaptığın zaman yeni bazı dinamiklerle karşılaşıyorsun. Dolayısıyla ilk aşamada bir teçhizat ve donanım kazandırmak gerekiyor.Benim genel tavsiyem; bir alanda, bir sektörde uzman olunması gerekiyor. İlk adım bu olmalı.Öncelikle bir alanda uzmanlaşılması gerekli.Üniversiteden mezun ol, git 3-4 yıl bir yerde çalış anlamında söylemek istemiyorum. Okul hayatını da çalışma ile geçirirse bu insanlar hem sosyal hayatını geliştirmiş olur hem de ticari hayatta bir girişime kalkışacaklarında nelerle karşılaşabileceklerini az buçuk görmüş olurlar.
-Oğuzhan Gün