Dünya ve ahiret birbirinin kumasıdır. Dünya batı ise ahiret doğudur. Dünya kuzey ise ahiret güneydir. İki uç noktada durur, dünya ve ahiret. Birleştirmesi mümkün olmayan iki ayrı alemdir. Birine yaklaşan, diğerinden uzaklaşır. Ahireti dünyada kazanırız, doğru. Ama ahireti dünyadan geçinerek değil, dünyadan geçerek kazanırız. Hem dünyada nefsin bütün isteklerini yerine getirip; dünya ve içindekileri razı edip, hem de ahireti kazanma ihtimalimiz yoktur. O yüzden ahirete iman eden biri için perdeler aradan kalkmış, eşya hakikî kimliği ile kendini göstermiştir. Eşyayı hakiki kimliği ile algılayanda Allah’ın sevgisini kazanma yoluna girmiştir. Yoksa kuru ve sıradan bir ahiret imanı istenen, arzu edilen iman değildir. Zaten kuru ve sıradan olan ahiret imanı da Allah’ın sevgisini kazanmaya yetmez.
Eşyayı hakiki gözle anlamak
Eşyayı hakiki gözüyle anladık mı; namazımız miraç, orucumuz kalkan, Kuran okumamız şifa, haccımız yeniden doğma, tövbemiz temizlenme, zikrimiz huzur, hastalığımız arınma, günahlarımız yük olur. Eşyayı hakiki gözle anladık mı; anne babamız sırat, kazancımız verdiklerimiz, arkadaşlıklarımız arşın gölgesi, konuşmalarımız tebliğ olur. Zaten bunları yapanda Allah’ın sevgisini kazanır. Allah’ın sevgisini kazanan için de; eş, dost, ticaret, diploma, evlat, araba gibi dünyalık meta gözünde sıfırlanır. Çünkü onun derdi de dermanı da Allah’tır. Huzuru ve sevgiyi bir kadının kollarında, bir erkeğin banka cüzdanında, bir çocuğun anne baba demesinde aramaz. Çünkü Müslüman, Tevbe Suresi 24. ayete iman etmiş adamdır.
Bu ayette Allah(cc) buyuruyor ki; “De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım-akrabanız, kazandığınız mallar, durgunluğa uğramasından endişe ettiğiniz ticaretiniz ve hoşlandığınız meskenler size Allah’tan, peygamberinden ve O’nun yolunda cihattan daha sevimli ise, artık Allah buyruğunu (kıyameti) gerçekleştirinceye kadar bekleyin. Allah günaha saplanmış kimseleri hidayete erdirmez.”(Tevbe Suresi, 24)
Allah’ı nasıl seviyoruz?
Allah’ı kuru kuru mu yoksa körü körüne mi seviyoruz, bu ayet üzerinden test edebiliriz. Kuru kuruya sevenler, sorulduğunda en çok Allah’ı sevdiklerini söylerler ama uygulamalarında sevgilerini başka yerlere israf ederler. Körü körüne sevenler ise ahirette yanmamak için, dünyada Allah sevgisiyle yanarlar. Onlar insanların ne dediğini umursamazlar; onların yaşam standartlarını modern kalıplar değil, Kuran ve sünnet belirler. Onlar; Müslümanlara karşı merhametli, kafirlere karşı şiddetlidirler. Onlara Allah’ı seviyor musun sorusunu sormaya gerek bırakmayacak kadar Allah’ı sevdiklerini hayatlarıyla gösterirler. Bir günaha düştüklerinde içleri yanar, ciğerleri kavrulur, buz dolu bir havuz bile onları rahatlatmaz. Onlar, Allah’ın dinine endeksli bir hayat yaşarlar. Körü körüne sevmek de bunu gerektirir zaten ve onlar, Maide Suresi 54. ayetindeki vasıfları üzerinde taşımak için gayret gösterirler.
Ne buyuruyor Allah(cc): “Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse bilsin ki Allah öyle bir kavim getirecektir ki Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler; müminlere karşı alçak gönüllü, kafirlere karşı vakarlıdırlar; Allah yolunda cihat ederler ve hiç kimsenin kınamasından korkmazlar. İşte bu Allah’ın dilediğine verdiği bir lütfudur. Allah’ın lütfu geniştir; O, her şeyi bilir.”(Maide Suresi, 54)
Ey iman edenler diye başlayan bu ayet bize iman maddelerini tek tek saymak, gerçek iman değildir diyor aslında. Gerçek iman, fiiliyata dökülmüş imandır. Seviyorum cümlelerinin ispatının yapılması gerektiğini bize hatırlatıyor. Eğer Allah sevgisi sadece kelimelerde, romantik ortamlarda kalırsa o sevginin başka sevgilerle karıştırılma olasılığı yüksektir. Ama Müslüman; Allah’a duyduğu sevgiyi başka hiçbir şeyle karıştırmaz, karşılaştırmaz. Çünkü o, Bakara Suresi 165. ayeti kendisine rehber edinmiştir.
Ne buyuruyor Allah(cc): “İnsanlardan kimileri vardır ki, Allah’tan başka bazı varlıkları Allah’a denk tanrılar sayar da bunları Allah’ı sever gibi severler. İman edenler ise en çok Allah’ı severler. Keşke zalimler -azapla yüz yüze geldiklerinde anlayacakları gibi- şimdi de bütün kuvvetin Allah’a ait olduğunu ve Allah’ın azabının çok şiddetli olduğunu anlasalardı!”(Bakara Suresi, 165)
Müminlerin Allah’ı sevmesine dair okuduğumuz bu üç ayet uygulandığında Allah’ın bizi seveceğini anlamış olmamız gerekir. Ama buna rağmen Allah’ın açık ve net bir şekilde kimi sevdiğini Saf Suresi 4. ayetten öğreniyoruz. Buyuruyor ki Allah(cc); “Bilin ki Allah kendi yolunda sağlam örülmüş bir duvar gibi kenetlenmiş saflar halinde çarpışanları sever.”(Saf Suresi, 4)
Allah’ı seven ve Allah’ın sevdiği bir kul olmanın bazı standartlarını gördüğümüz bu ayeti kerimeleri, imanı bedava elde eden, imanı için ağır bedeller ödemeyenler zor anlarlar. Bütün hayatını daha fazla beğeni ve sevgi sözcüğü üzerine kuran, insanların alkışlarıyla kendisinde yaşama sevinci bulanlar, Allah’ı sevmeyi ve Allah’ın sevmesini anlayamazlar. Ama bütün kalbiyle ahirete iman eden, ahirette ince bir hesabın olduğunu iliklerine kadar hissedenler için Allah’ı sevmek ve Allah tarafından sevilmekten daha büyük madalya ve rütbe yoktur. Allah kalbimize kendi sevgisini, sevgisine ulaştıracak şeylerin sevgisini nasip eylesin. Amin.
-Fatih Sultan Semiz