Dünya tarihinde olaylar bazen sürekli bazen kesintili biçimde akar. Ve sebepler sonuçları; ortaya çıkan yeni sonuçlar ise farklı sebepleri doğurur. Tarihçinin en önemli görevi de, kaynaklar elverdiği ölçüde bu olaylar silsilesinin izini sürerek, hem bugünü anlama hem de geleceğe ışık tutma gayretinde bulunmaktır. İnsan, iradesiyle edip-eyleyebilen bir varlık olmasına rağmen, kaçınılmaz ve edilgen bir zeminde kendi ürettiklerinin etkisi altına girer. Jean-Paul Sartre; “Önce insan maddeye şekil verir, sonra da şekil verdiği madde tarafından kendisi şekillendirilir; bu, maddenin insana cevabıdır.” derken, bazen sonuçları çok dramatik olan temel bir hakikate vurgu yapıyor.
Hızlı ve agresif insan
Tarih, insanın akıl ve bilgi seviyesi bakımından her koşulda ileriye gittiğini işaret eder. Bu ilerleme, bugün bizzat ilerlemenin faili olan insan tarafında dahi hayretle karşılanacak seviyelere gelmiştir. Uzaya dönük çalışmalarıyla, uyduların sağladığı süper hızlı iletişim-erişimle, internet ya da mobil ağlarla, değişimin hızı adeta baş döndürücü bir seyir izliyor. Artık hayatın yirmi dört saat kesintisiz devam ettiği bir zaman diliminde ve saniyelerin bile hesaba katıldığı, bir ileride olma ya da geride kalma haline tabiyiz. Bir düşünün, bundan kısa bir zaman öncesine kadar kısa zaman algısı birkaç ay ya da yıl ile ifade edildiğinde dahi bu aralık bir tarihçi için; “kısa zamanın agresifliği” ile değerlendiriliyordu. Saniyelere inen ve insanı sürekli “online” kalmaya zorlayan bir zaman diliminin nedenli agresifleştiğini ifade etmeye, sanırım gerek dahi yoktur. Bu hızın her meslek ya da statüden insana aynı şekilde yansıdığını ifade etmek elbette doğru değildir; lakin hiçbir kategoriyi dışarda bırakmadan az ya da çok etkilediği de bir gerçektir.
Jet-online liderlik
Fakat öyle zannediyorum ki bu noktada en büyük sorumluluk ve elbette onunla orantılı olarak da yük; bu hız çağını yönetmeye, yönlendirmeye çalışan liderlere aittir. Klasik liderlik biçimlerinde sadece “gerçek” dünya ile göreceli olarak daha dingin bir biçimde ilgilenmek gerekiyorken; dijitalleşen dünyanın liderleri, hem gerçek dünya ile hem de baş döndüren hızına rağmen sanal dünya ile uğraşmak zorundalar. Yani bir anlamda hayatları algı ile olgu arasına -gerçek ile siber- sıkışmış vaziyettedir. Dünyayı çevrimiçine alarak onu adeta küçük bir köye dönüştüren dijital çağ, liderlerine; her yerde kesintisiz internet bağlantısına sahip olmayı, açık kaynak teknolojisine hakim olmayı, mobil cihazları ve teknolojiyi amaca uygun olarak kullanabilmeyi mecbur hale getirdi. En bireysel gibi görünen, algılanan olaylar bile artık yerel değil küresel yansımalar üretebilirken; liderlerin, liderliğin yerel kalması da artık düşünülemez. Dünyanın bizi hiç ilgilendirmediğini düşündüğümüz bir bölgesinde cereyan eden toplumsal hadiseler ya da gelişen teknoloji, sonuçlarıyla birlikte bize tahmin ettiğimizden çok daha kısa sürelerde ulaşabiliyor. Havayı kirleten sanayileşme ve onun sebep olduğu iklim olayları ya da hayatı kolaylaştıran ürünler, üretildikleri yerlerden binlerce kilometre uzakta, bir ücrada yaşayan köylüyü ya da kabile üyesini dahi derinden etkileyebiliyor. Onlar bunun farkında olsa da, olmasa da. Dijital çağ lideri bir gözüyle siber dünyayı izlerken, diğer gözünü gerçek dünyadan ayıramaz. Artık zorunlu bir yetenek gerektiren bu durum, aynı zamanda çok farklı duyma ve hissetme kabiliyetleriyle de desteklenmelidir. Dijital çağ lideri, klasik liderlikteki; karizma, fiziki kapasite ve konuşma becerilerinin yanında; dijital becerilere sahip, girişimciliğe ve kolektif işbirliğine de açık olmalıdır. Bunlara ilaveten, hızın getirdiği strese karşı da dinginliklerini korumak zorundadırlar.
Dijital liderlerin yükü; modern atlaslar
Liderler, ancak koşulları iyi analiz edebildikleri zaman başarıya ulaşabilirler. Her dönemin kendine has koşulları, dolayısıyla da fırsatları ya da tehditleri vardır. Buna vakıf olan, en verimli en ikna edici cevabı üretebilenler de lider olurlar. Lider, bazen topluma gönüllü olduğunu izhar eder; bazen de toplum birisini, fark ettiği kabiliyetleri sebebiyle öne geçmeye ikna eder, hatta zorlar. Dijital çağda liderlik iki veçheli bir yönetime tekabül etse de; bu, matematikteki iki tane birin toplamının ikiye tekabül etmesi gibi bir toplama işaret etmez. Buradaki çarpan etkisi, bu iki ayrı dünyanın yatay ve dikey düzlemde barındırdığı farklılıkların sayısı ve karmaşıklığı ile değerlendirilmelidir. Ancak o takdirde dijital çağ liderlerinin sırtlandıkları yükün vaziyeti anlaşılabilir; belki altından kalkılamayacak bir hesap bilgisi sebebiyle yeterince de anlaşılamaz. Dijital çağ, daha şimdiden liderlerine kendisini çok karmaşık sorunlarıyla göstermeye başladı bile. Post-truth (gerçek ötesi) dijital yerlilik, göçmenlik ve melezlik gibi kavramlarla kendini ifade eden bu sorunlar, şimdi ve sonra var olan/olacak olan diğer ciddi yansımaların işaret fişeği gibi. Fakat insan aklı her koşulu yönetmek üzere yepyeni liderlik modelleri geliştirebilme kabiliyetini göstermiştir. Bu çağın lidersiz kalacağını düşünmek, insanın binlerce yıllık başarısını ve birikimini görmezlikten gelmek anlamına gelir ki bu da, aklın işleyişiyle ve tarihin gerçekleriyle uyuşmaz. O halde, sadece bu liderleri hangi toplumların yetiştireceğine odaklanmak ve bu yolda geri kalmak üzere istikametlenmek yeterli olacaktır…
-İsmail Öz