Aileyi Yeniden İnşa Edelimİbrahim Baran

Aileyi Yaşat Ki Toplum Yaşasın

979Okunma

Yeryüzünün sakinleri olarak ilginç zamanlardan geçiyoruz. Çevremizi kuşatan problem ve hastalıklara çözüm üretemeden, içinden çıkılması güç başka yeni sorunlarla karşı karşıya kalıyoruz. Yalnızca, vücudumuzu esir alıp nüfusun büyük çoğunluğunun hayatına mal olan salgın hastalıktan bahsetmiyorum. Kuşkusuz, onunla da mücadele etmek, en azından yakın geleceğimizi aydınlık hale getirmek için hayli mühim. Ancak daha köklü ve adeta bir kartopu gibi hızla büyüyerek yokuş aşağı inen sosyolojik krizler, derhal çözülmesi gereken meseleler olarak önümüzde duruyor. Bugünlerde hayıflandığımız, şikayet ettiğimiz ve içerisinde bulunduğumuz zaman dilimini yaşanmaz hale getirdiğini düşündüğümüz hadiselerin odak noktası ise tam olarak şu: Aile.

Aileyi inşa etmek toplumu inşa etmektir
Kaliteli binalar, sağlam zeminler üzerine kurulur. İçerisini nitelikli malzemeden de yapsanız, gözleri kamaştıran dekorlarla da süsleseniz eğer zemin sağlam değilse o devasa bina en ufak sarsıntıda yerle bir olur. Bireysel hayatı ve sınırsız özgürlüğü salık veren günümüz ideolojileri, maalesef dünyayı bataklığa sürüklüyor. Dertlerini paylaşacak ailelerden, samimi dostlardan ve arkadaşlardan yoksun kişilerin derin boşluklara düştüğü, psikolojik travma yaşadığı ve intiharı kurtuluş olarak gördüğü bu sürecin ilacı aileyi tekrar eskiden olduğu gibi ayağa kaldırmak olmalı.

Gök kubbede hoş bir seda bırakan milletlerin en temel özelliklerinden biri de iyiliği öncelikle toplumun yapı taşı olan aileler içerisinde inşa etmeleriydi. Zira insanı fert fert değerli gören, “yaratılanı yaratandan ötürü seven”, muhatap olabileceği her güçlüğe omuz vermeyi şiar edinen medeniyetler, insanın ilkin aile içerisinde var olabileceğini, kendisini gerçekleştirebileceğini ve dışarıdaki tehlikelere karşı direnç oluşturabileceğini biliyorlardı. Bu noktada, öncelikle hayatımızın her alanı için örnek alınacak yegane kişi olan Peygamber Efendimiz (sav)’e bakmamız gerekiyor.

Üsve-i Hasene’den aile için örnekler

Hazret-i Hüseyin Efendimiz (radıyallahu anh) şöyle buyurmuş: “Peygamberimiz (sav)’in ev içindeki meşgalesini babamdan sordum. Babam Hazret-i Ali şöyle anlattı: Peygamber Efendimiz evine girişinden itibaren vaktini; Allah’a ibadete, ev halkının işlerine ve kendi şahsi işlerine ait olmak üzere üçe ayırmıştı. Şahsına ayırdığı vakti de kendisiyle insanlar arasında bölüştürmüştü.”

O; kendisine tevdi edilen ilahî vazifeyi kusursuzca yerine getiren; aynı zamanda çok iyi devlet başkanı, mükemmel aile reisi, vefalı dost, düşmanlarının bile sonsuz güvenini kazanmış doğruluk timsali her yönüyle numûne bir şahsiyetti. Peygamber Efendimizin ortaya koyduğu aile müessesesi; büyüklere saygının, küçüklere sevgi ve merhametin merkezde bulunduğu, geleceğe söz söyleyebilecek, dertlere derman üretecek nitelikli şahsiyetlerin yetiştiği bir okuldu.

“Küçüklerimize merhamet etmeyen, büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir.” buyurarak Müslümanların aile bünyesinde yahut gündelik hayatta insan ilişkilerinde nasıl davranmaları gerektiğine ilişkin temel kaideyi belirlemişti. “Cennet annelerin ayakları altındadır” sözüyle çocuk için biricik olan anne ile kurması gereken bağın mihenk noktasını işaret etmişti.

Kendisine yönelik sarf edilen “Allah’tan sevabını umarak hicret ve cihat etmek üzere sana biat ediyorum.” şeklindeki talebe, “Anne ve babandan hayatta kalan var mı?” sorusuyla mukabelede bulunmuş; “Her ikisi de sağ” cevabını alınca “Allah’tan ecir ve sevap kazanmak istiyorsan anne-babana dön ve onlara iyi bak” diyerek anne-babanın önemine işaret etmişti. Keza, anne-babaların da çocuklarının maddi ihtiyaçlarını karşılamakla birlikte, manevi gereksinimlerini de temin etmeleri, onlara güzel ahlakı salık vermeleri Efendimizin hassasiyet gösterdiği konuların başında geliyordu.

Çocuklarınıza değer verin, güzel ahlak öğretin ve onlar için Allah’tan bağışlanma dileyin.” hadisiyle anne ve babalara, evlatlarına nasıl davranmaları gerektiğine ilişkin yol göstermişti.

Resulullah (sav)’ın çizdiği güzergahı rehber edinen her sistem, kendisinden asırlar sonra bile insanoğluna huzur ve mutluluk aşıladı, her devlet köklü ve kıyamete kadar silinmeyecek medeniyetlerin mimarı oldu.

Sonbahar yapraklarına dönmeden
Toplumların temel yapı taşı olan aile ne kadar dirayetli ve ideal şekillenirse, kitleler de o nisbette sağlam ve sarsılmaz olur. Aksi takdirde koca koca milletler hafif esintilerde sağa sola savrulan sonbahar yaprakları gibi uçar gider. Şimdilerde içerisinde bulunduğumuz ve her türlü imkanı seferber etmemize rağmen bir türlü toparlayamadığımız vaziyetin nedenini kendi içimizde, ailemizde aramak gerekir.

Ailenin ehemmiyetini idrak ederek, onu; büyüklerine karşı edepli ve saygılı, küçüklerine karşı merhametli ve sevgili, kendini bilen; kendisine, ailesine ve içerisinde bulunduğu topluma karşı sorumluluklarının farkında olan nesilleri yetiştiren okullara dönüştürebilirsek öyle zannediyorum ki yalnızca sınırlı bir çerçevede değil yerkürenin her yerinde kaos ve kargaşaları asgari düzeye indirebilir, daha parlak bir geleceğe kapı aralayabiliriz.

Karşı karşıya kaldığımız her olumsuzluk için “eskiden böyle değildi” serzenişini dillendirmek yerine çok da üstün gayret göstermeden, eskiyi sadece yaşamaya çabalayarak bugünü de yaşanılır hale getirebiliriz. Şeyh Edebali Hazretleri’nin Osman Gazi Han’a “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” nasihatine farklı pencereden bakarak bitirelim: Aileyi yaşatırsak toplumu yaşatırız; aksi takdirde, aile gerçeğini daha derin ve köklü bir mevzu olarak konuşmaya ve tartışmaya devam ederiz.

– İbrahim Baran