Mevcut çağı incelediğimiz takdirde insanların büyük sorunlarından birinin yalnızlık olduğu aşikardır. Aile ise hangi devirde olursak olalım manevi ve maddi temel ihtiyaçları karşılayan kurumdur. Medeniyetimiz ışığında yalnızlık meselesini gideren, değer aktarımında ehemmiyeti olan aile, tampon kurum vazifesini görmektedir. Bu ve daha fazla görevi icra eden aile, kendi içinde döngüsü olan bir sistemdir. Sistemde ufak bir aksama olduğu takdirde anında yeni bir disiplin oluşturulmazsa boşanmalar, ayrılıklar, çatışmalar beraberinde gelecektir.
1992 yılında çekilen Lorenzo’nun Yağı filmi bize bir ailenin bozulan sistemine yeni düzen oluşturma gayretini anlatıyor. Filmde aile üyeleri beklenmeyen bir sorunla karşılaştığında yalnızlık çukuruna düşmeden, birbirine destek vererek yeni duruma adapte olmaya çalışmaktadır. Filmin başında ana karakterlerin belli özelliklerinin vurgulandığını görüyoruz.
Lorenzo Odone, üstün zekalı, kelimeleri seven, kararlı ve pozitif düşünen, 3 dil bilen bir çocuk. ALD hastalığına yakalanıyor. Anne Michaela Odone (Susan Sarandon) , azimli, cesur, başarılı, kararlı, sorun çözme kabiliyeti yüksek, çalışkan, fedakar bir anne. Baba Augusto Odone (Nick Nolte), çalışkan, araştırmacı, problem çözme kabiliyeti yüksek, fedakar, mücadeleci.
Gerçek bir hikayenin uyarlaması olan filmin sonunda, “Lorenzo’nun Yağı” ile şifa bulan kişilerle mini röportajlar görmekteyiz. Evet, bir anne babanın çocukları için gösterdikleri fedakarlığın nasıl insanlığın yararına dönüştüğünü seyrediyoruz.
Evlat için mücadele
Michaela ve Augusto’nun tek çocuğu Lorenzo, ender rastlanan ALD hastalığına yakalanmasıyla aile düzeni tamamen alt üst olur. Odone ailesi bu yeni duruma adapte olmaya çalışır. ALD hastalığı annenin genlerinden gelmekte ve yalnızca erkek çocuklarda etkisini göstermektedir. Lorenzo gün gün yürüme, konuşma, yutkunma melekelerini kaybeder. Bu hastalığın temel nedeni vücut yağ oranındaki dengesizliğin beyin faaliyetlerini aksatmasıdır.
Ebeveynler, beyinde meydana gelen nörolojik bazı hasarların tedavi edilemeyeceği gerçeğiyle yüzleşirler. Hastalığın anneden çocuğa geçtiğini öğrenen babanın tam bir teslimiyetle o an annenin omuzlarından tutarak teselli vermesi güzel bir detay.
Fakat hastalığın ilerlememesi ve kendileri gibi olan başka çocukların hayatını kurtarmak uğruna savaşırlar. Bilhassa anne Michaela mücadelesinde motivasyonunu düşüren kim varsa gözünü kırpmadan hayatından çıkarır. Baba Augusto gece gündüz hastalığı araştırarak kütüphanelerde sabahlar.

Odone ailesi maddi manevi tüm desteği sağlayarak hastalığa yönelik doktorlarla bir sempozyum düzenlerler. Sempozyum sonrasında zeytin yağının kimyasal ayrışmalarla hastalığın tedavisinde kullanılacağını keşferderler. Film boyunca anne ve babanın evlatları için verdikleri bütün bu işbirliği halindeki mücadelesi hayranlık uyandırmaktadır.
Telkinin gücü
Filmde oldukça fazla ince mesajlar var. Evvela günlük yaptığımız yeme-içmenin, nefes almanın, yutkunmanın birer nimet olduğu idrakine varıyoruz. Odone ailesi başlarına gelen problemlerle boğulmuyor; çoğu kez meseleyi somutlaştırıp basite indirgeyerek ele alıyor.
Annenin Lorenzo’dan parmaklarını oynatmasını istemesi sahnesi en dikkat çeken sahnelerden.. Lorenzo beyninde oluşan hasarlar neticesinde parmaklarını dahi oynatamıyor. Anne pes etmeyip sürekli “Beynine söyle ellerini, onların da parmaklarını oynatmasını söylesin” diyor. Bazen erişmekte zorlandığımız başarılar vardır. Lorenzo için parmaklarını oynatmak zorlanacağı başarılar arasındaydı. Annesi bu başarı yolunda evvela ufak adımlarla ilerliyor. Ve sonunda büyük hedefe ulaşıyorlar. Böylece kalpten yapılan telkinlerin de en ümitsiz hastalarda bile ne kadar tesirli olabileceği anlatılıyor.

Filmde zaman zaman modern tıbba yöneltilen tenkitlerle karşılaşıyoruz. Hastalığın vuku bulduğu dönemde Lorenzo’nun Yağı, bilimin ahlaki ilkelerine aykırı olmasıyla yadırganıyor. Ancak bugün eczanelerde Lorenzo Yağı ilaç olarak satılmaktadır.
Filmden sonra Lorenzo’nun akıbetini merak edip araştırdım. Modern tıbbın öngörüsü ile Lorenzo’ya 2 yıl ömür biçilmişti. Ailenin keşfettiği yağ vesilesiyle şifa bulan Lorenzo, 20 yıl daha yaşamış ve 30. yaş gününden 1 gün sonra vefat etmiş.

Bilinmeyen, insanı ürkütür. Odone ailesi yabancı olduğu bu hastalık korkusunu yenmek için öncelikle bilinmeyenleri yalın hale getirerek tanımlamaya çalışıyorlar. Kimi zaman duygularımızın ve insanlarla ilişkilerimizin hakikatine erişemiyoruz. Kendimize ve başkalarına yabancı kalıp sorunlarda gömülüyor, köşeye çekip yalnız hissediyoruz.
Aile sistemini idame ettirmek için evvela filmde de tabir edildiği üzere kendimizi ve aile bireylerimizi yeni bir ülke gibi keşfetmeliyiz. Böylelikle birbirimizin ihtiyaçlarını görüp bu doğrultuda yaptığımız mücadele ile aile sistemini dengede tutarız. İşte Lorenzo’nun Yağı filmi bize bu ipuçlarını veren başarılı bir film.
– Sevanur Caner