Aileyi Yeniden İnşa EdelimCemiyetFatih Sultan SemizMedeniyet

İslamın Şubesi Olan Ev

1.27BinOkunma

Biz Müslümanız. Rabbimiz Allah’tır. Peygamberimiz Muhammed Mustafa (sallalahu aleyhi ve sellem)’dır. Kitabımız Kuran-ı Kerim’dir. Kıblemiz Kabe’dir. Müminler kardeşimizdir. Dinimiz İslam’dır. Bunların hepsi bizim için parçalanamaz bütündür. Yani Rabbimiz Allah’tır, dediğimizde, O’nun hem yaratmaya hem de yönetmeye gücünün yettiğini ikrar ediyoruz. Allah, bu kainatın ezeli ve ebedi Rabbidir. O kulları için en uygun olanı seçmiştir. O yüzden seçmiş olduğu peygamberi de, kitabı da, dini de parçacı bir şekilde anlayamayız.

Nefsimizin hoşuna giden hadis-i şerifleri alıp, gerisine (haşa) ıskarta muamelesi yapamayız. Eğer sâdık-ul va’d olan Peygamberimizin ağızından çıktıysa bir söz; nefsimize zor gelse de, canımızı acıtsa da, yaşam biçimimize uymasa da o bizim başımızın tacı olmalıdır. Aynı şekilde kitabımız Kuran-ı Kerim’i de parçacı bir zihinle anlayamayız. Anne ve babaya hoşgörü emirlerini gündemde tuttuğumuz gibi, Allah ve resulüne savaş açmak olan faizi gündeme getirmiyorsak kitabımıza ihanetle yargılanacağımız gün çok uzak değildir.

Her zerresine iman ettiğimiz kitabımızı bölüp parçalayamayız. Fatiha Suresinden Nas Suresine kadar ne anlatıldıysa; gözümüzle gördüğümüzden, elimizle tuttuğumuzdan daha fazla anlatılanlara iman ederiz. Hz. İbrahim’i yakmayan ateşe de, Yunus Peygamberi yutan balığa da iman ederiz. Hükümlerine de iman ederiz. Modern çağda olur mu böyle şey, demeden kısas isteriz. Hırsızın kolunun kesilmesi gerektiğini parlamenter yahut başkanlık sistemi ile yönetiliyor da olsak isteriz. Çünkü biz Müslümanız. Bizim dinimiz her türlü sistemin üzerindedir. Ve dinimiz bazı ideolojilerin üzerine serpiştirilecek bir din değildir. O yüzden İslam hayatın her şubesinde topyekun olduğunda, biz buna hakiki İslam diyebiliriz. İslam’ın parçacıklarının konduğu ama kendisinin olmadığı bir yaşam tarzı kabul edilemez.

Sözde değil özde İslam sıfatı
Ama ne yazık ki zahmetsiz bir Müslümanlık yaşamak istediğimiz için yaptığımız işlerin önüne “İslamî” sıfatını getirince bütün meselenin hallolduğunu zannediyoruz. İslamî banka, İslamî müzik, İslamî düğün, İslamî televizyon, İslamî dergi gibi… Ancak esas olan; bir şeye bizim İslamî dememiz değil, Allah’ın onu İslamî olarak kabul etmesidir. Kriterlerini Allah’ın belirlediği ve ona göre yapılan fiillerimiz İslamîdir. Yoksa gerisi nefis tatmin aracımızdır.

İslamî düğün deyip öncesinde okunan Kur’an-ı Kerim ile her şeyin bittiğini zannediyorsak bir oturup düşünmeliyiz. Bize ait olmayan gelinliği giymek ne kadar İslamî? Gelinlik giymiş bir kızın yüzlerce erkeğin önünde poz verip fotoğraf çektirmesi ne kadar İslamî? Gülüp eğlenilmek için icra edilen düğünü matem havasına veya bir sohbet ortamına dönüştürmek ne kadar İslamî? Uzayıp gidecek bu maddelere yenisini eklemeye gerek yok. Bir şeyin İslamî olması bize göre değil, Allah’a göre olmasıdır. Esas mesele budur.

İslamî aile veya İslam’ın ailesi

Ümmetin kalelerinin bir bir yıkıldığı bir zamanda aile elimizdeki son kale. Cebrail aleyhisselam ilk vahyi getirdiği zaman, Resulullah’ın  Allah’ın beyti olan Kabe’ye koşmadan önce teskin olmak için koştuğu merkez üssümüzdür; aile. Başlangıç noktamızdır. Bizi bitirmek isteyen küffarın saldırdığı karargahımızdır. Tekrar ayaklarımızın üstüne kalkacağımız yer, olacağımız veya öleceğimiz mekandır. Allah’ın ayetlerinden bir ayettir; aile. Ama ne kadar İslamî veya ne kadarı İslam’ın?

Bu sorunun cevabını şu üç soruya cevap bulduğumuzda çözebiliriz. Ailenin kuruluşu nasıldır? Kurulduktan sonra İslamî bir aile nasıl olur? Ailenin geleceğe dair planları nereye kadar uzanıyor? Tek doğru test olduğunu iddia etmeden madde madde bu üç soruyu herkes kendi üzerinden cevaplayabilir.

İslamî bir ailenin kuruluş aşamaları

  • Evlenirken kadın ve erkeğin birbirlerini görmesi. İkisinin de kalbi mutmain olmuş bir şekilde “evet” demesi.
  • Kadın erkeği, erkek de kadını değerlendirirken servetine, makamına, parasına, güzelliğine göre değil; Allah’ın emir ve yasaklarına gösterdiği özene göre değerlendirmesi.
  • Anne ve baba rızasının alınmış olması. Anne baba rızasının alınmadığı her işin sonunun hüsran olduğunun bilinerek yol alınması.
  • Erkeğin kadına sadece eş olarak değil, “çocuklarıma anne olabilir mi?” diye de bakması. Kadının da erkeğe sadece eş olarak değil, “çocuklarıma baba olabilir mi?” diye bakması.
  • Nişanlılık sürecinin olabildiğince kısa tutulması ve düğün hazırlıklarında israfa kaçmadan hareket edilmesi.
  • Nişanlılık sürecinde mahremiyet ölçülerinin yıpranmaması, nişanın nikah olmadığı bilinci ile hareket edilmesi.
  • Düğünün karma bir şekilde icra edilmemesi, müzik gibi şehvet artırıcı durumlardan uzak durulması.
  • Her iki tarafın da aile ile ilgili bir ilmihali baştan sona bitirmesi. Nikah, talak gibi ailenin birinci meselelerinin biliniyor olması.
  • Çocuk sayısının konu olarak gündeme asla gelmiyor olması. Allah’ın takdirine rıza gösteriliyor olması.
  • Büyükler ile istişare etmeden yol alınmaması.

Evlendikten sonra İslamî bir aile

  • Aksatılmadan, az ama devamlı bir şekilde Kuran-ı Kerim tilavetinin yapılıyor olması. İki ise iki, üç ise üç, ama mutlaka devamlı.
  • Namazları erkeğin camide cemaatle, kadının ise evinde kılıyor olması.
  • Gelen misafirlerin haremlik selamlık şekli ile ağırlanması. Evin her zaman misafir ağırlayacak şekilde dizayn edilmesi.
  • Namaz kılmak için mobilyaların oynatılmasına gerek kalmaması. Televizyonun eve girmemesi, giriyor ise kontrollü bir şekilde kullanılması.
  • Hiçbir şekilde su, yemek, elektrik israfına meydan verilmemesi. Vaktin kesinlikle israf edilmemesi.
  • Düzenli olarak aile arası bir dersin icra ediliyor olması. Ders üzerinde mütalaa yapılması ve notlar alınması.
  • Eve selam ile girilip, selam ile çıkılması. Hanımın güler yüzlü olması, erkeğin hanımı ile şakalaşmayı bilmesi.
  • Dedikodu ve gıybetten uzak sohbetlerin olması. Cihadın, şehadetin gündem edildiği sohbetlerin olması.
  • Öncelik anne baba olmak kaydı ile sıla-i rahimin ihmal edilmemesi. Komşu haklarına riayet ederek yaşanması.
  • Kanaat, sabır, sevgi, saygı bağlarının asla yıpratılamaması. Birinin bağırdığında diğerinin sustuğu ortamın oluşturulması.

Gelecek planlarına göre İslamî bir aile

  • Her çocuğun Allah’a adanıyor olması ve ona dair hayaller kurulması.
  • Ahirete gidildiğinde eşlerin birbirlerine yük değil, sıratı geçirecek şekilde işler yapmak için çabalaması.
  • Korkudan herkesin eşinden, çocuğundan, annesinden, babasından kaçtığı o günde Allah’ın; “Nerede benim için birbirini seven kullarım?” sözüne muhatap olmak için sürekli muhasebe yapılması.
  • Daha fazla ev, daha fazla araba, daha fazla para değil, daha fazla amel, daha fazla sadaka vermenin, daha fazla cennet kokusunun düşlenmesi.
  • “Kimse kalmasa da ailem ile dine hizmet ederim” anlayışına sahip olunması.

İslamî bir aile bu ümmetin dertlerini sonlandıracak bir yapıdır. Ailelerimiz İslam’ın birer şubesidir. Onları koruduğumuz ölçüde zafer yakındır. Onları koruyamadığımız ölçüde hezimet bizi bekliyor demektir. Yüz yirmi metrekarelik evlerde İslam devleti kuramayanların, İslam’dan söz etmeye çok da hakları yoktur. Üç odalı evlerde kurulamayan İslam devletleri, üç kıta da nasıl kurulsun? Bu dine hizmet etmek isteyenler evlerinden başlasınlar. Evlerini İslam’a teslim ettikleri ölçüde şehirleri teslim alacaklardır. Zaten bu kutlu yolculuk da Hatice annemizin evinde başlamıştı, sonra Arap Yarımadası teslim alınmıştı. Önce ev, sonra ev, hep ev.

 

– Fatih Sultan Semiz

Ahlakın İnşası