Abdulhamit GülerSanatSinema

Aya Da Gidelim Filmini De Çekelim

897Okunma

“Eller Ay’a, biz yaya” sözünü orta yaş ve üzerinde olanlar iyi bilir. Teknolojide Batılıların ne denli ileride olduğunu, bizimse onları fersah fersah geriden takip ettiğimizi ifade etmek için kullanılırdı. Zamanı için hakikaten doğru idi. Hatta sadece 10-15 yıl öncesine kadar makas çok açıktı. Ancak son dönemde teknoloji ve teknoloji temelli çalışmalarda gelinen nokta umut vaat ediyor. Özellikle savunma sanayi alanındaki teknolojik atılımlar Türkiye’yi Ay’a biraz daha yaklaştırdı. Ve son olarak 2023 vizyonu ve hedefleri çerçevesinde Ay’a insan göndereceğimiz açıklandı.

Peki, Ay’a insan gönderebilecek kadar ilerlemiş olan teknolojimiz bizi sinemada nereye götürür?  Söz konusu teknoloji ve sinema olunca elbette Hollywood’u konuşmak gerekiyor. Fakat son dönemde Çin’in de bu alanda ciddi atılımları var. Zira ekonomik olarak akıl almaz atılımlar yapan ve dünyanın üretim merkezi haline gelen Çin’de bu ivmeler sinemada da kendini gösteriyor. Ama ne olursa olsun uzun süre daha sadece Hollywood’dan bahsedeceğiz gibi görünüyor.

Bu sayfada bir filmden ve meselesinden bahsederim genellikle… Ancak şimdi meselemizden ve olmasını arzu ettiğimiz filmlerinden bahsetmek istiyorum…
Doğulu ve İslam ülkesi olan Türkiye’nin sinemasında artık bilim-kurgu türünün güzel örneklerini görmek istiyoruz. Zira bilim-kurgu, hayal etmenin ve zaman üzerine düşünmenin filmsel yöntemlerinden biri… Dünü, bugünü ve yarını düşünmeden; kıyaslamadan, bilgiye sahip olmadan ve öngörüde bulunmadan bilim-kurgu yapamazsınız. Kadim birikim noktasında, buna fazlasıyla hazır olan ülkemizin ihtiyaç duyduğu iki şey kalmıştı: Bunların ilki kapital (para/finans), ikincisiyse endüstriyel ve sektörel tecrübe.

Ay’a da gidelim, filmini de çekelim
Bilim-kurgu noktasında ciddi tecrübe eksikliğimiz olduğu aşikar. Lakin teknolojinin geldiği nokta ve sunduğu avantajlar sayesinde makasın iki ucu arasındaki mesafenin hızla kapanma ihtimali olabilir. Gözünü Ay’a dikmiş bir ülkenin sinemasının da bu iddiayı taşıyabilmesi gerekiyor.  Marvel Evreni gibi bir şema ve üretim seviyesi olmayabilir… Onun için daha çok mesafe kat etmemiz gerekiyor. Çünkü bütçeler 200 milyon dolar seviyelerinde. Ancak Hollywood’un bilim-kurgu standardının en azından bir kanadına ulaşmamız mümkün. Mesela, 2011 yapımı William Eubank imzalı “Sevgi” isimli filmin bütçesi 500 bin dolar; birçok festivale katıldı ve ödül aldı, 1,5 milyon dolar da hasılat yaptı. Yine 2010 yapımı Duncan Jones imzalı “Ay” filmi de düşük bütçeli ve ses getiren filmlerden; 5 milyon dolarlık bütçesi olan film birçok festivalden ödülle döndü. Benzeri bilim-kurgu filmlerini yapmamız pekala mümkün. Kaldı ki, yapılmış bir şeylere benzetmek zorunda değiliz. Kendi özgün yaklaşımlarımızla yepyeni formlar üretip başarabiliriz. Şimdi eller ile birlikte Ay’dayken, neden bilim-kurgu filmi yapmayalım?

Peki, ilim-kurgu filmi yapamaz mıyız? Batı’nın bilime saplanmış algısının tersine geçerek meselenin ilim kısmını da vurgulayarak film yapamaz mıyız? Ruhu, duyguyu, aklı, kalbi ve eşyayı ihmal etmeden yola çıkıp film yapamaz mıyız?