İslam medeniyetini araştırdığınızda her taşın altında bir cevher buluyorsunuz. Bu mübalağa değil. Yalnız bulmanın yolunu vereceksiniz. Fuat Sezgin
Fuat Sezgin’i tanımaya, araştırmaya niyet edip yola çıktıysanız hayatınızda çalışmayı, azmi ve ilim aşkını farklı bir yerde konumlandıracak ve boş zamana meydan bırakmayacaksınız. Öylesine güzide bir insan olan Fuat Sezgin, ciğerlerini yakan o hava ile 1924 yılında Bitlis’te gözlerini açtı. Babası Mirza Efendi ve annesi Cemile Hanım ile hayat yolculuğunun çocukluk yıllarını geçirdi. Fuat Sezgin ilkokulu Doğubayazıt’ta okurken babasının vefatı üzerine Bitlis’e gelerek okul hayatına bu şehirde devam etti. 1942 yılında ise Erzurum Fen Lisesini bitirip mühendis olmak niyetiyle İstanbul’da olan yolculuğuna başladı. Bu sıradan bir yolculuk değildi. Tarihte doğru bilinen yanlışlar değişmek için Fuat Sezgin’i beklerken o, Batı ilminin yanında bir hiçmiş gibi görünen Müslüman aleminin üzüntüsünü yaşıyordu.
Helmut Ritter
İstanbul’da bir arkadaşının tavsiyesi üzerine İstanbul Şarkiyat Araştırmaları Enstitüsünde Alman şarkiyatçı Helimut Ritter’ın verdiği bir seminere katılarak yolcuğunun ilk ateşini yaktı. Seminerde bilimle dolu tarih sayfalarında Müslüman bilim insanlarının isimlerini işitince bir hayli şaşırarak yüreğindeki hüznün yerini yeni bir heyecana bıraktı. O gün mühendis olma fikri Şarkiyat Enstitüsüne gitmek ile yer değiştirdi. Lakin kayıt tarihleri bitmiş olmasına rağmen Fuat Sezgin, hocalar ile görüşme yaptı.
Ritter zor bir insandı. Öğrencileri ondan kaçar seminerine sayılı insan katılırdı. Fakat bu durumlar Fuat Sezgin için bir anlam ifade etmiyor o Ritter’ın öğrencisi olmak için oldukça ısrarcıydı. Ve bu ısrarı ile okula girmeyi başardı. Artık hocası Ritter ile bu uzun, gizemli yolculuk başladı. Ritter: “Müslümanlardan da büyük matematikçiler yetişmiştir” diyerek, matematik bölümünün de derslerine girmesini tavsiye etti, Müslüman matematikçi bilim insanlarının isimlerini saydı. Fuat Sezgin hayranlık ve şaşkınlık içindeydi. Aldığı yeni bir kararla bilim tarihçisi olma yoluna girdi.
Merakla bu keşif devam ederken dünya, savaş ile uğraşmaktaydı. Türkiye, II. Dünya Savaşına girmediği halde tozundan etkilendi, üniversiteler eğitime bir süre ara verdi. Sezgin, Ritter’ın tavsiyesi üzerine Arapça öğrenmeye başladı. Kısa sürede Arap ülkelerine gitmeden çok iyi düzeyde Arapça öğrenmesi Ritter’ın gözünden kaçmadı, her yıl yeni bir dil öğrenmesini tavsiye etti.
Fuat Sezgin yoğun bir tempoda çalışmalarına devam ediyor, üçünü sınıfta iken Arap Filolojisi tezli; Eski Türk Edebiyatı, Yeni Türk Edebiyatı ve Fransız Edebiyatı tezsiz sertifika olmak üzere serbest lisansa başvurdu. Fuat Sezgin’in bu çalışma azmi Ritter’ın hoşuna gidiyor, çalışmalarında destek oluyordu.
İslâm bilim tarihi alanındaki yazma eserleri aştırmaya başladı. Bu alanda yazılmış Carl Brocelmann’ın eseri Arap Edebiyat Tarihi eserini okuduktan sonra bazı eksiklikler olduğunu dile getirerek öğrencilik yıllarında bilgi, kaynak toplamaya başladı.
Fuat Sezgin, 1947 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arap ve Fars Filolojisinden mezun oldu. Daha sonra doktoraya başvurarak Ritter’ın danışmanlığında ilmi çalışmalara hızla devam etti. Doktora tezini Ebu Ubeyd’e Ma’mer bin Müsenna’nın Mecâül Kuran isimli eseri üzerin yapmaya başladı. Yalnız fark ettiği başka bir durum vardı. Bu sayfalar onu başka bir ışıklı yola götürüyordu. 7. yüzyılda yazılan Mecâüzü’l Kur’an’dan alıntılar yapan Buhari 9.yüzyılda yaşamıştı. Buhari’nin eserleri ve genel olarak İslam dünyasındaki çalışmaların sadece sözlü kültüre dayandığı tezi bir anda değişmişti. Tozlu ve karanlık raflar yavaş yavaş gün ışığına çıkıyordu.
Ritter, 1949’da Frankfurt’a döndü. Sezgin, Ritter’ı hüzünle uğurladı lakin çalışmalarına aynı titizlikle yıllarca devam etti.
Helmut Ritter, Fuat Sezgin hakkında der ki:
Ben bu şehrin kütüphanelerinin kralıydım. Şimdi bu tahtı sana devrediyorum.
1960 yılında yapılan darbe ile üniversiteden 147 profesörün atıldığı haberi gazetelerde yayımlandı. Bu listede Fuat Sezgin’in de ismi vardı. Ritter’ın önerisiyle Sezgin, Frankfurt’a misafir doçent olarak gitti. Göreve başladığında altı aylık bir süreç olduğundan haberi yoktu. Öğrendiğin de ise Allah’a güvendiğini, ileriyi düşünmediğini dile getirdi. Frankfurt’ta kalmayı istiyordu. Dünyada Bilimler Tarihi Enstitüsü olan tek yer Frankfurt Goethe Üniversitesiydi. Ve altı ay içerisinde de farklı gelişmeler oldu. Yeni kurulan Şarkiyat Enstitüsünden gelen daveti kabul etti. 1965 yılında ikinci bir doçentlik çalışması yaptı. “Bilimler Tarihi Profesörü” unvanına sahip oldu.
Hayat Arkadaşı: Ursula Hanım
Hep övgüyle, minnetle bahsettiği eşi Ursula hanımla tanışarak evlendi. Çalışmalarında eşinin büyük desteğini aldı. Ursula, Almancası o zamanlarda pek de iyi olmayan Fuat Sezgin’in eserlerini matbaada basılacak hale getiriyordu. Harcamalarında tasarrufa dikkat ederdi. Birkaç takım elbisesi vardı. Fakat konu kitapları, araştırmaları söz konusu ise hiç düşünmeden harcama yapardı. 1966 yılında ise bir kızları oldu.
Sezgin, talebelik yıllarında geliştirmek istediği eser olan Carl Brockelmann’ın Geschicte Der Arabischen Litteratur’u hakkında topladığı bilgilerle, yılların birikimi olan Arap-İslam Bilimler Tarihinin ilk cildini yayımlanması için hazırladı. Yayınlanmadan evvel böyle bir eserden söz ettiğinde komisyon tarafından yazılamayacağını söylemişlerdi. Sezgin sunumunu hazırladı, eserini tanıttı. Farklı ülkelerden seçilen ondan fazla akademisyenden oluşan komisyon Sezgin’i tebrik etti. Ve ilk cildi yayımlandı. Fuat Sezgin eserini değerlendirmesi için bir kopyasını Ritter’a gönderdi. Ritter: “Bunu kimse yapamazdı. Siz başardınız.” diyerek mutluluğunu dile getirdi.
Fuat Sezgin, araştırmalarına devam ediyor, incelemek istediği el yazması eser hangi ülkedeyse oraya gidiyordu. Fakat finansal olarak sıkıntıları vardı. 1978 yılında Kral Faysal tarafından İslami İlimler Ödülüne layık görüldü. Kendisine verilen bu destek ile ülkelere daha rahat gidiyordu. Ve 1982 yılında ise Johann Wolfgang Goethe Üniversitesine bağlı Arap-İslam Bilimleri Tarihî Enstitüsünü kurdu.
Projelerinden biri de 800 yıllık bu tarih sayfasında İslam bilginlerinin yaptığı aletlerin numunelerini ortaya koyarak bir müze oluşturmak istiyordu. 700’ den fazla aleti modelleyerek büyük bir başarıya imza attı. Bu kolay bir süreç olmadı. Bazı aletlerin yapımı yıllar sürdü.
Fuat Sezgin birçok devlet tarafından ödüllere layık görüldü. Maddi kaynaklarını hep kitaplarına, projelerine harcadı. Çalışmalarını kendi toprağında da yapıp vatanın evlatlarıyla buluşturmak istiyordu. 24 Mayıs 2008’de Türkiye Cumhuriyeti Devletinin yakın ilgi ve desteğiyle İstanbul Gülhane Parkında İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi kurdu. Çok sevdiği milletine armağan etti.
Müslüman gençler artık atalarının başarılarını gözleriyle görerek, yürekleriyle hissedeceklerdi. Fuat Sezgin, başka müzelerin de kurulmasına ön ayak olarak bu yoldaki aşkını birçok defa daha gösterdi.
İstanbul Üniversitesi, Sezgin’e 2016 yılında onursal doktora unvanı verdi. Geçmişte yaşatılanlardan dolayı iade-i itibar yapıldı. O yıllar sorulduğunda “Çocukçaydı affettim” dedi. Vatanından ayrılsada içindeki bu sevgi hep daim kaldı.
Sezgin, 2017 yılında yirmi üç bin kitabını Prof. Dr. Fuat Sezgin ve Dr. Ursula Sezgin Bilimler Tarih Kütüphanesine taşıdı. Kalan kısmına kitaplarını ise Alman devletinin engellemesi ile getiremedi.
2017 Fuat Sezgin’in Enstitüye girişi yasaklanarak odasına ve tüm eşyalarına el konuldu. Fuat Sezgin’in Felsefe tarihini değiştirecek dediği GAS’nin [Arapça Yazı Tarihi (Geschichte des arabischen Schrifttums)] 18. cildi de bu olaylarda ortadan kayboldu ve hala nerede olduğu bilinmiyor. Bu yaşananlar Fuat Sezgin’i derinden üzdü. Oldukça çok kilo verdi. Ama çalışmayı asla bırakmadı. Vefatından yaklaşık 10-15 gün evvel hastanede yürümekte dahi zorlansa da dostlarına kendisini kütüphaneye götürmelerini istiyordu. Bedeninde taşıdığı ilim aşkı zamanla yarıştı, bedenindeki çizgiler artarken o aşk hep gençleşti. 30 Haziran 2018 yılında vefat etti. Hayatını adadığı bilime, kitaplarının yanına: Gülhane Parkına defnedildi.
2019 Fuat Sezgin yılı ilan edildi.
Cabir bin Hayyam 8. yüzyılda atomun parçalanabileceğini dile getirmiştir lakin Batı hala bu durumu tartışıyordu. 17. yüzyılda Batı bir anda üstünlük konumuna gelmişti. Şuanda baktığımızda her şey Batılılar tarafından icat edilmiş görünüyor. Rönesans ile başlayan bilimdeki bu ilerlemede büyük bir eksiklik vardı. Bu ilerleme sözde antik çağla devam ettiği söyleniyor lakin coğrafya, tıp, cerrahi alanında Arapça’dan Latinceye çeviriler olmasaydı bu zamana kadar gelen tüm yeniliklerin olamayacağını Sezgin bir ömrünü vererek kanıtladı. 800 yıllık İslam Bilim Tarihini çöpe atan Avrupa’ya tek başına meydan okudu. Çok büyük bir eser olan GAS ile buluşturdu bizleri. Bilim tarihinde eksik olan yapboz parçasını Fuat Sezgin bir ömrünü vererek buldu ve yerine yerleştirdi. Müslümanlardaki eksik olan o özgüvenin yerini bambaşka bir hal aldı. Avrupanın elinde tuttuğu bilim sancağının artık tekrardan Müslümanlara geçmesini çok isteyen Fuat Sezgin; birçok eseriyle, araştırmalarıyla, kütüphanesiyle iz bıraktı ve sancağını o aşkı taşıyan yüreklere devretti.
Ben kabirde dinleneceğim. Fuat Sezgin