Genel

Nebevi Sofra Dili

Beyzanur Büyükgöze

SağlıkOLYMPUS DIGITAL CAMERA
428Okunma

İştah ile şehvet aynı kökten gelir. Kişi iştahına yenik düşerse şehvetin esiri olur. İnsan, gideceği asıl meskeni unutur. Oysa ki insan, unutmak için değil hatırlamak için yaşar. Rızkı verenin kim olduğunu hatırlamalı, yemeğin bir amaç değil araç olduğunu unutmamalı. Bu beden bize emanet olarak verildi. O halde buna en güzel şekilde bakmakla mükellefiz. Çünkü ancak bir mümin, emaneti teminat altına alabilir.

Peygamberimiz, sıhhat ve boş vakit konusunda insanların aldandığını buyurur. Sadece yemeği çöpe atmak değil, gereğinden fazla yemek de israftır. Çok yemek organları yorar ve vücuda hastalık verir. Doyduğumuz halde hâlâ yemeye devam etmek de zamanın israfıdır. Ancak bu aç kalıp, kendimizi tüm nimetlerden mahrum bırakacağımız anlamına da gelmez. Dinimiz bizi her alanda ifrat ve tefrit konusunda uyarmıştır. Bize düşen bu orta noktayı bulmak.

 

Müslümanın diyeti

Yahya bin Muaz (radıyallahu anh) şöyle buyurur: “İbadet ve riyazet ile nefsinle cihat et! Riyazet az uyumak, az konuşmak, canlıları incitmemek ve az yemektir. Çünkü az uyku irade duruluğu sağlar, az konuşmak birçok belaları önler, canlıları incitmemek insanı hedefine ulaştırır ve az yemek nefsin arzularını öldürür. Çok yemek kalbi katılaştırır. Oburluk, Yüce Allahtan uzaklaştırır.”

Biliyorsunuz, tasavvufta az yemek ve az uyku vardır. Ama biz bunu sadece tasavvuf ehlinin yapması gerekirmiş gibi anladık. Hâlbuki dinimiz bunu her Müslüman ferdine tavsiye eder. Burada az yemekten kasıt insanın ihtiyacı ölçüsünde yemesidir. Çünkü yemekte dahi ifrat ve tefrite dikkat etmek gerekir. Ne gereğinden fazla ne de gereğinden az. Oburluk Yüce
Allah’tan uzaklaştırır, diye buyruldu. Benim çok yemem beni Allah’tan nasıl uzaklaştırabilir ?“Ümmetim hakkında en çok şu hususlardan korkuyorum. Şişmanlık, uykuya düşkünlük,
tembellik ve iman zayıflığı!” (Suyuti, Camiü’s-Sağir, 1/404) Şişman kişi uykuya düşkün olur. Gününü uyuyarak geçiren kişi tembeldir. Tembel kişi bir süre sonra ibadetlerinde gevşeklik gösterir. Bu döngüyü kırmak için nebevi yolu takip edelim.

“İki kişinin yiyeceği üç kişiye, üç kişinin yiyeceği de dört kişiye yeter.” (Buhârî, Etime 11; Müslim, Eşribe 178) 2 kişinin yiyeceği yemek üç kişiye nasıl yetebiliyor ? Peygamberimizin “Yiyeceğiniz zaman midenizin sadece üçte birini yemeğe ayırın.” hadisini hatırlayalım. Beyne tokluk hissi yemeye başladıktan 15-20 dakika sonra gider. Çok hızlı yemek ve lokmayı çiğnemeden yutmak bizi daha çok yemeye sevk eder. Bu yüzden hiç doymayacakmışız gibi gelir. Ne kadar yersem o kadar sağlıklı olurum düşüncesiyle midemizi tıka basa doyururuz. Hâlbuki çok yemek hastalıkların başıdır.

Hekimlerin üstadı İbn-i Sina ise şöyle söylemiştir: “İlm-i tıbbı (tıp ilmini) iki satırla topluyorum.
Sözün güzelliği kısalığındadır. Yediğin vakit az ye. Yedikten sonra ise dört beş saat kadar
yeme. Şifa hazımdadır.” Şuan modern tıp, az az ve sık sık yemeyi tavsiye ediyor. Ancak sık yemek, başta kalp ve karaciğer olmak üzere tüm organları ve vücudu son derece yoran bir durumdur. Halbuki günde en fazla 3 öğün yiyip ihtiyacımız kadar besini vücudumuza alsak pek çok hastalık ortadan kalkacak. Sürekli yemek yemek, organların mesaisidir.

En güzel reçete
Son olarak nebevi hikmetin ışığında şu maddeleri sıralayabiliriz :

  • Acıkmadan sofraya oturmamak
    Yedikten kısa bir süre sonra tekrar yemek organları yorar.  “Ben gerçekten aç mıyım?” ve
    “Vücuduma ne fayda sağlayacak?” sorularını kendimize soralım.
  • Lokmayı küçük alıp iyice çiğnemek
    Yemeği büyük lokmalar halinde yemek hazımsızlığa sebep olur. Mideye yemeği öğütebilmesi
    için yardımcı olalım.
  • Akşam yemeğini ihmal etmemek
    Peygamber Efendimiz “Akşam yemeğinin terki ihtiyarlık sebebidir.” buyurmuştur. Akşam yemeğini yemez ya da geçiştirirsek geceye doğru acıkırız. Gece yemek yemek de hormonların dengesini bozar.
  • Yemeği yer sofrasında yemek
    Bir yere dayanarak yediğimizde midemiz genişler ve daha fazla yeme ihtiyacı hissederiz.
    Sünnet oturuşunda ise mideye baskı yapılır ve bu çok yememizi engeller. Haftada 1 defa da
    olsa yer sofrasını hayatımıza dâhil edelim.
  • Suyu yemekten önce içmek
    Yemekle beraber içilen su/sıvı mideyi şişirir. Yemek esnasında çok susamışsak yudum yudum içmeliyiz. Yemekten yarım saat önce veya 2 saat sonra içmek en güzelidir.
  • Yediğimiz tabağı sıyırmak
    Böylece hem sünneti uygulamış hem de yemeği israf etmemiş oluruz. Yiyebileceğimiz kadarını tabağımıza alalım.
  • Tam doymadan sofradan kalkmak
    Tabii ki nimetlerin hepsinden faydalanacağız. Ama kendimize “O son tabağı yemeyecektim” dedirtmeyelim.

Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) bedenen olduğu kadar şahsiyeti itibariyle de insanların en mükemmelidir. Sofraya oturuş şeklinden, lokmanın ölçüsüne kadar bize örnek olmuştur. Tıbb-ı nebevi de sünnet-i seniyyedir. Namazda sünnete önem verdiğimiz kadar tıbb-ı nebeviye de önem vermeliyiz. “Her canının çektiğini yemen, israftandır!” düsturunca hareket etmeli ve sadece hastalandığımız zaman değil, her vakit sünnete sarılmalıyız.

“Kim benim sünnetimi ihya ederse kesinlikle beni sevmiştir. Kim de beni severse benimle birlikte cennette olacaktır.” (Tirmizi, İlim, 16)